Bu röportaj 10-D sınıfından D. Ergenoğlu tarafından yapılmıştır.
D. Ergenoğlu: Öncelikle, yaklaşık bir buçuk sene sonra okulda olmak nasıl bir duygu?
M. Öztürk: Başlarda zorlayıcı oldu, çünkü eskiden sahip olduğumuz rutinlere tekrar başlamak benim için zorlu bir süreçti. Bostancı’da oturuyorum, okula uzak, zamanında gelebilmek için 5.30’da kalkıyorum. Rutinimi kaybettiğim için şimdi farkına vardım ki saatleri unutmuşum, tren kaçta geliyordu, ben kaçta geliyordum. Ama sonra alıştım. Özellikle sosyal açıdan çok iyi geldi. İnsan için çıkmak ve sosyalleşmek gerçekten bir ihtiyaçmış, bu açıdan çok iyi hissediyorum. Ama bir son sınıf olarak da kapalı kalmasını daha çok tercih ederdim, çünkü Türkiye’deki sınav için hazırlanıyorum, önceliğim burada okumak. Okul kapalı olsaydı ve dershaneye gitseydim de daha rahat olabileceğini düşünüyorum, çünkü okuldan sonra dershaneye gitmek çok büyük bir yorgunluk oluyor.
D.Ergenoğlu: Online eğitim devam ederken okulda en çok neyi yapmayı özledin?
M.Öztürk: En çok teneffüse çıkmayı, arkadaşlarımla görüşmeyi, hocalara soru sormayı özlemiştim, çünkü her ders soru soruyorduk, ya da en azından ders arasında bir espri oluyordu o çok hoşuma gidiyordu. Mesela Fransızca derslerinde okuma çalışması yapıyoruz, normalde yüz yüzeyken beraber okuyup beraber cevaplandırıyoruz, oradayken bize öğretmenimiz atıyordu, biz kendimiz yapıyorduk. Okuduk, ne kadar anladık o belli değil, anlıyorduk ama aynı verim olmuyordu asla, çünkü öğretmen ekstra bir şeyler anlatıyor, daha da vizyonumuz genişliyor, kelime dağarcığım gelişiyor. Online eğitimdeyken aynı etkiyi yaratamıyordu. Ama bence okul yapabileceğinin en iyisini yaptı.
D.Ergenoğlu: Özellikle son sınıf öğrencisi olarak geçen son dört seneyi değerlendirmek sana neler hissettiriyor?
M.Öztürk: Gerçekten inanılmaz bir vizyon sahibi olduğumu düşünüyorum. Sohbet ortamlarında başka insanlarla karşılaştırdığımda görüyorum bunu. Saint Michel’in bize yaşattığı etkinliklerle gezilerle aslında ne kadar vizyonumuzun genişlediğini görebiliyorum. Bunu kendimiz günlük hayatımızda fark edemiyoruz ama özellikle sohbet ortamlarında hemen anlaşılıyor. Mesela MUN hakkında iki arkadaşımla konuşuyorken sistemlerin ne kadar farklı olduğunu fark ettim. Okulumuzun sistemi daha geniş kapsamlı, öğrencilerin faaliyetlerini arttırmak için çok fazla çalışma var. Bizim sohbet seviyemiz, kültürümüz, her şeyimiz çok daha farklı.
D.Ergenoğlu: Okulumuzda yaşadığın bir anıyı bizimle paylaşır mısın?
M.Öztürk: O kadar fazla var ki! Nerden başlasam? Spor hocalarımızın yaptığı bir trekking gezisi vardı. Tam da pandemiden önceydi. Ben ve üç arkadaşım bu geziye katılmaya karar verdik. Dağlık yerler hep. Biraz yürüdükten sonra bizi yemeğe götürdüler, kahvaltı yaptık. Arkadaşlarım bu geziye daha önce gitmiş, bize dediler ki “Çok yürüyoruz, aşırı acıkıyoruz, yiyebildiğin kadar ye. Gördüğün her şeyi ye.” Ben de dedim ki tamam, her şeyi yiyeceğim o zaman. Biz başladık üçümüz yemeye, ama nasıl yiyoruz, kıtlıktan çıkmış gibiyiz. Yedik yedik, şansımıza da geçen sefer yürünenin çok az bir kısmını yürüdük. Zaten kalktık yemekten, doğru düzgün yürüyemiyoruz bile. Arkadaşım da “Eriteceğiz zaten bunları, epeyce yürüyeceğiz, akşama da acıkacaksın zaten.”diyor. Ben de içimden iki gün yemem artık herhalde diyorum. Yürüdük yürüdük, servislerin oraya geldik. Kafam karıştı, başka bir yere mi gideceğiz yürümek için dedim. Oradaki öğretmenler de bitti artık burada geri dönüyoruz dediler. Biz bir şok olduk. Otobüsteyiz, sallanıyoruz. Midemiz o kadar bulanıyor ki! Herkes Starbucks’tan kahve aldı, biz gördükçe kusmak istedik. Bu da böyle bir anımdı. Yaşaması da anlatması da çok zevkliydi. Umarım olur da tekrar yaşarız.
D.Ergenoğlu: Bu güzel röportaj için çok teşekkür ederim.