ÇOCUKLARIN EFSANESİ

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken… Ben bağda üzüm bekler, derede odun yükler iken, bir varmış bir yokmuş… Masalın yalanı mı olurmuş. O yalan bu yalan, fili yuttu bir yılan… Bu da mı yalan? derken; sabahleyin erken, keçiler koyunları tıraş ederken, tahta kurusu saz çalar, sıçan cirit atar iken, çıkmış bir koca adam ortaya… En sonunda açmış ağzını yummuş gözünü. Bir laf etmiş, bir laf etmiş… Bakalım ne laflar etmiş…

Uzak diyarların birinde, rengarenk bir orman varmış. Bu ormanın rengarenk olma nedeni içinde yaşayan halkın hep mutlu olmasıymış. İnsanlar yaşadıkları hayattan zevk aldıkları sürece belli bir rengi temsil ediyorlarmış. Fakat ne zaman aralarından biri üzgün olsa, rengini yavaşça kaybetmeye başlıyormuş. Hatta bununla ilgili bir efsane dönüyormuş ormanda. Efsane şuymuş: Zamanında uzak diyarların birinde, çocuklar yaşarmış, çocuklar da onlar gibi rengarenkmiş. Hep birlikte oyunlar oynayıp, şarkı söylerlermiş. Fakat günün birinde, aralarından bir çocuk, perinin verdiği neşe ve umut tozlarını bencillik yapıp kullanmış. Çocuklar da ona çok sinirlenmişler. Birkaç gün sonra rengarenk köylerine bir canavar gelmiş ve onları yemek istemiş. Çocuklar da korkup ne yapacaklarını bilememişler. Sonunda bir çözüm bulup canavarı köylerinden uzaklaştırmışlar ama çocukların neşesi o günden sonra geri gelmemiş ve yavaş yavaş renklerini kaybetmişler. Eski zamanlardaki televizyonlar gibi siyah beyaz olmuşlar ve hayatlarının sonuna kadar öyle yaşamak zorunda kalmışlar. Ormanda yaşayanlar da bu durumdan dolayı üzüldüklerinde renklerini kaybetmekten korkuyorlarmış. Efsanedeki çocukları gibi siyah beyaz olmak istemedikleri için etraflarını hep onları mutlu eden şeylerle dolduruyorlarmış. Ormanda yaşayanlar için de bir perinin getirdiği umut ve neşe tozları varmış ama kimsenin el değdirmesine izin verilmiyormuş çünkü efsanedeki gibi olmak istemiyorlarmış.

Fakat günlerden bir gün, kimse farkında olmasa bile, herkesin hayatı bir dönüm noktasına gelmiş. Saklanılan umut ve neşe tozları gizli bir şekilde ortadan kaybolmuş. Herkes tozları arıyormuş ama nafile. Tozlardan hiçbir iz bulamamışlar. Bu olay orman halkını çok üzmüş ve herkes birden ağlamaya başlamış. Orman halkı yavaşça rengini kaybetmeye başlamış. Bunu fark edenler daha da çok ağlamaya başlamış. Bu işe birinin dur demesi gerekiyormuş ama kimse kendini ağlamaktan durduramıyormuş. İşte bu sırada efsanedeki çocuklar ormanda görülmüş. Ellerinde de umut ve neşe tozlarını tutuyorlarmış. Orman halkı kafalarını kaldırıp onlara bakınca hemen tanımışlar ama çocuklar siyah beyaz değilmiş, aksine rengarenklermiş. Herkes şaşırmış ve bu şok çoğu insanın ağlamasını kesmiş. Herkes çocukların neden ve nasıl rengarenk olduğunu algılamaya çalışıyormuş. O sırada çocuklardan biri konuşmaya başlamış: “Evet, biz efsanedeki çocuklarız ve evet rengarengiz. Neden mi? Çünkü size hikâyenin devamını kimse doğru anlatmamış. Hikâyenin sonunda siyah beyaz yaşamaya devam ettiler deniliyor ama yanlış. Size doğrusunu anlatmaya geldik.”

Çocuk, orman halkına efsanenin gerçek sonunun aslında siyah beyaz olduktan bir zaman sonra hayatlarını hep böyle üzgün olarak yaşayamayacaklarını anladıklarında değişmeye karar vermeleriyle devam etmiş. Çocuklar geçmişlerini eskide bırakarak hayatlarında yeni bir sayfa açmaya karar vermişler. Böylelikle de hep üzgün olmak yerine hep mutlu olmaya başlamışlar. Yavaş yavaş da eski renklerini geri kazanmaya başlamışlar. Hatta geri kazandıkları renkler ilk renklerine göre daha canlıymış. Onlara daha da mutluluk vermiş bu yeni renkleri ve mutlu yaşamaya devam etmişler. Tabii ki arada üzülmüşler, ağlamışlar, renklerini kaybetmişler ama günün sonunda yeniden renklerini kazanmışlar. Daha canlı bir şekilde. Bazı çocuklar yaşadıkları çarpıcı hayatlarında çok fazla renklerini kaybedip çok da fazla renklerini geri kazanmışlar, bu nedenle de parlıyorlarmış. Aslında bir çocuğun parlaması onun yaşadığı zorluklara rağmen hala hayatta kaldığının göstergesiymiş.

Kimsenin onlara hikâyenin devamının olduğunu anlatılmamasının sebebi halkın hep mutlu yaşamasını ve hiç üzülmemesini sağlamakmış. Ama bu da ters tepki vermiş çünkü halk zamanla diğer duygularını kaybetmeye başlamışlar. Çocuklar da bu nedenle uzak diyarlardan gelip onları kurtarmaya başlamışlar. Ne yapabiliriz diye düşünürken kimsenin görmeye izni olmayan umut ve neşe tozunu çalmak akıllarına gelmiş. Bunun çok yanlış olduğunu biliyorlarmış ama bir halkın daha yok olmasını istemiyorlarmış. Duygularını kaybettikleri için bir sürü halk yok olmuş aslında ama kimse bundan da bahsetmiyormuş çünkü yine herkes halkını üzmekten, korkutmaktan korkuyormuş.

Her halkı yöneten kişinin, halkını hep mutlu etme isteği de bir yarışmış aslında. Sekiz halkın yöneticileri aralarında bir yarışma yapmaya karar vermişler. En renkli halkı olan bir torba umut ve neşe tozu kazanacakmış. İşte bu yüzden yöneticiler halklarına efsanenin hepsini anlatmayıp halkını korkutmaya başlamış. Bu da insanların renklerini hiç kaybetmemesine neden olmuş. Ama aralarında bazıları varmış ki başka duyguyu bilmedikleri için bazı olaylardan dolayı üzüldüklerinde, korktuklarında renklerini kaybetmeye başlamışlar ve yavaşça ölmüşler. Bu nedenle birkaç halk yarışmadan çekilmek zorunda kalmış. Sona iki halk kalmış ve ikisi de çok mutluymuş ama sonra bir halkın umut ve neşe tozu çalınmış ve gerisi hikâye.

O zamandan sonra yöneticiler yarışmanın halklarına zarar verdiğini anlayınca yarışmayı iptal etmişler. Yöneticiler de bu nedenle çocuklardan yardım istemişler. Çocuklar da seve seve yardım etmeyi kabul etmişler.

Yıllar geçmiş ve çocuklar oradan oraya dolanarak hikayelerinin doğrusunu herkese anlatmışlar. Üzülmenin normal bir duygu olduğunu ve hayatımızda yaşadığımız olayların bize engel olmasına izin vermememiz gerektiğini, umudumuzu hiçbir zaman kaybetmememiz gerektiğini çünkü umudun bittiği yerde her şeyin kötüye gittiğini söylemişler. Onlar sayesinde onlarca halk, üzülmenin kötü bir duygu olmadığını ve umudun her zaman içimizde yaşadığını öğrenmiş. Sonsuza dek mutlu yaşamışlar.

 

                                                                                                                                                     9-D  SINIFI  L. POLAT