DOĞURGAN MI DÜNYA?

 

Her zaman klişe bulduğum bir sözdür “kendini bulmak”. Zaten her gün aynı kişisin, her gün aynı bedende aynı ruhu taşıyorsun. Nasıl kendini bilmezsin ki? İnsan yaşayana kadar anlayamıyor bu hissi.

Çok normal geçen 16 senelik hayatımın pek de diğerlerinden farkı olmayan bir gününde anladım ben de. Kimim ben, yani ne yaşıyorum? Anlamıyorum, yardım edin! Bir sınavda kimin başı döner, gözü görmemeye başlar? Herhalde az buz kişinin. Ben de o az buzdanım. “Ben ne olduğunu anlamıyorum, çenemin titremesini durduramıyorum! Ağladığım için özür dilerim ama kontrol edemiyorum!” İşte bu cümleleri sarf ettikten 2 saat sonra, normal nefes ritmime döndüğümde aynaya baktım. Korktum bir an, çaresiz hissettim. Hayatımda ilk defa her gün aynı bedende taşıdığım ruhu tanıyamadım.

Siddharta da ne olduğunu anlayamamıştı. O da sorular sorduğu için katılmıştı samanaların yanına. Öğrenmek istediği için Kamala’yla beraber olmuş, çaresiz kaldığı için ırmağın yanına dönmüştü.

İnsanlık, bir döngü içinde, büyük ama aslında küçücük bir taş parçasının üstünde yaşayan varlıklar. Peki nedendir bu kendini bulma arayışı? Nasıl oluştu bu küçücük insanların duyguları? Yoksa Dünya, içindeki dertlere sahip çıkamayıp küçük insanlar doğurarak kendi dertlerini onlara mı dağıttı?

G.GÜVEN 10 D