FARKLI BENLİKLER

 

Günlük hayatta yaptığımız, düşündüğümüz, karar verdiğimiz ve bazen sadece görüp duyduğumuz şeyler bizim kendi benliğimizi oluşturur. Benliğimiz aslında bir olay karşısında verdiğimiz duygusal tepkileri, kararlarımız, düşünme yapımız ve bir çok şeyi kapsar. Yani herkesin benliği kendisine aittir çünkü herkes farklıdır ve herkesin düşünce yapısı birbirinden farklıdır. Peki kendi benliğimizi nasıl bulabiliriz?

Kendimizi tanımak aslında kendi isteklerimizi ve hayallerimizi belirlemek için çok önemli bir adımdır. İdeal benlik kavramı ise bizde mükemmelliğe ulaşmak gibi bir algı yaratsa da aslında her bir insanın mükemmelliği farklıdır ve o ideal benliğe ulaşmaya çalışmak bizde hayal kırıklığına sebep olabilir. Mesela okuduğumuz Siddhartha kitabında, Siddhartha Govinda ile birlikte kendi benliklerini aramak için yola çıkar. İlk olarak Samanaların yanına giderler ve orada belli takım şeyler öğrenirler fakat bir süre sonra Siddhartha aslında tam olarak istediğine yani kendi benliğine bu yolla ulaşamayacağını düşünüp hayal kırıklığına uğrar. Kitabın ilerleyen kısmında ise Siddhartha, Buda’nın yanında kalıp keşiş olmak istemediğine karar verir çünkü o, Buda’nın düşünceleri benimseyememiştir. Burdan çıkardığımız şey ise herkes kendi benliğini ancak kendisinin bulabileceğidir çünkü herkes farklıdır ve farklılıklar bir takım düşünce çatışmalarına ve ayrılıklarına sebep olabilir böylelikle de benliğimizi bulmak zorlaşır.

Okuduğumuz Siddhartha kitabında bir de dünyevi zevk ve onlardan vazgeçmek kavramlarından bahsediyor. Dünyevi zevklerden vazgeçmek aslında toplumlarla göre normal karşılanan şeylerden kendini mahrum bırakarak uç noktada yaşamaya denir. Bir nebze ilahileşmeye çalışmaktır. Bence bu benlik arayışımıza ters düşer çünkü bizim aradığımız benlik, kendi zevklerimizi de içerir ve onlardan uzaklaşmaya çalışarak da kendimizi bulmaktan bizi uzaklaştırır. Kendimizi bir aynaya bakarcasına realist ve acımasız olmayan bir biçimde eleştirmek ve kendi yanlışlarımızı ve düşüncelerimizi anlamaya ve onları geliştirmeye ve hatta onları başkalarına daha iyi aktarmamıza yarar. Bunu yapmak belirli bir olgunluk ister çünkü herkes o olgunluk seviyesinde olmayabilir veya hayallerinin kırılmasını istemez. Okuduğumuz kitapta da bu düşünce çok güzel bir şekilde işlenir. Kitabın en başında Siddhartha’nın egosu kendisine zarar verecek kadar fazladır ve kendini hiç eleştiremez ama başından belirli olaylar geçtikçe belirli bir olgunluğa ulaşabilir ve kendini eleştirmeye başlar. Böylelikle bazı şeyleri daha net görmeye başlar. Olgunluk kavramı bence kitapta çok ilginç bir şekilde anlatılmıştır. Olgunluk kavramını bence nehir simgeler. Siddhartha, ilk Samanların yanında bir şeyler öğrenmişti ama sonrasında nehirden geçerek modern dünyaya karıştı. Burada nehir tam bir köprü görevinde işlenmiştir. Sonrasında da modern hayata geçerek ticarete başlamış,kumar oynamış ve Kamala’dan yeni şeyler öğrenmiştir. Yani hayatının bu kısmında dünyevi zevklerini yaşamıştır. İlerleyen sayfalarda ise oradan ayrılıp yine nehirle karşılaşmıştır. Bence Siddhartha her nehirden geçtiği zaman bir nebze olgunlaşmış ve hayata dair yeni şeyler öğrenmiştir. Bu,onun bakış açısını genişletmiştir ve zaten kitabın sonunda her zaman istediği benliğe ulaşmasını sağlamıştır.

“Benlik arayışı” benim için kendini tam anlamıyla tanımak demektir. Bence kendini tanımak bizi, duygularımızı anlamaya iter ve bunun sonucunda ihtiyacımıza göre hareket etmemizi sağlar. Böylece de ne zaman bazı şeylere mesafe koyup ne zaman mesafa koyamayacağımızın mahkemesini yapmış oluruz.

Kısaca kendi benliğimizi ararken kendimize karşı dürüst olmalıyız. Hayal kırıklıklarına karşı umutsuzluğa düşmemeliyiz. Kendi benliğimize ulaşmak için kendimize realist hedefler belirlemeliyiz ve son olarak da ideal benlik algımızı değiştirmeliyiz. Yoksa hiçbir zaman ulaşamayacağımız bir şeyin peşinden koşmuş oluruz.

 

A. TOSYALI 10-D