FERİDE ÇİÇEKOĞLU İLE “EMPATİ” ÜZERİNE

Bu röportaj Hazırlık D sınıfından A. Fenerli ve D. Dai tarafından yapılmıştır. 

 

A.Fenerli- D. Dai: Özellikle de “Uçurtmayı Vurmasınlar” romanınızdan referans alarak çalışmalarınızda “empati” duygusunun önemli bir yeri olduğunu görüyoruz. Buradan yola çıkarak empati konusundaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? 

Feride Çiçekoğlu: Senaryo yazma sürecinden söz edebilirim. Senaryo yazmanın olağanüstü güzel yanı benim için anlattığınız hikâyedeki her karakterin kimliğine bürünebilme şansı ve onu anlamak, yargılamadan anlamak. Bizim ne yazık ki gündelik hayatta sıkça yaptığımız şey şu: İnsanları görüşlerinden, kıyafetlerinden, görüntülerinden, davranışlarından, yediklerinden, içtiklerinden, yani bitmek bilmeyen kadar çok konudan dolayı yargılamak. Bizden farklı olanları “ben ve öbürleri”, “ben ve diğerleri” diye iki ayrı yere koymak. Senaryo yazmak bunu yapmamayı öğretiyor, çünkü her karakteri içinden anlamanız gerekiyor, onu yargılamadan görebilmenizi sağlıyor. O açıdan yazı yazmanın bana çok katkısı var. Tabii ki, öğretmen olmanın da olağanüstü katkısı var. Ben, derslerde kendim bir şey anlatmaya çalışmam. Gerçekten, ders öğretmek gibi bir şeyim olmuyor. Tabii bir açıdan şanslıyım, senaryo yazma dersleri olduğu için. Çünkü herkesin hikâyesini öğrenmeye çalışıyorum. Daha doğrusu herkese kendi hikayesini anlatabilecek serbest ve güvenli bir ortam yaratmaya gayret ediyorum. Kendilerini emin hissedecekleri, hikâyelerinin yargılanmayacağını bildikleri… Ve bir süre sonra bizim derslerimiz toplu terapi seansları gibidir; herkes oradan (laf) çıkmayacağını bilir ve ailesine dair, kendine dair, özlemlerine veya sıkıntılarına dair her şeyi paylaşır. Sonra; senaryolar grup halinde yazılır ve grup halinde çekilirdi. Şimdi prodüksiyon dosyası yapıyoruz grup halinde. Çok çok güzel bir ortamdır, mutluyum yani, şanslı buluyorum kendimi. Empatinin bir yaşam tarzı haline gelebileceği bir uğraş alanım olduğu için şanslı buluyorum.

 A.Fenerli- D. Dai: Yazar kimliğiniz dışında bir de mimarlık kimliğiniz olduğunu biliyoruz. Bir mimar olarak empati konusunda ne düşünüyorsunuz? Özellikle yapıların tasarlanmasında doğa-insan ilişkisi bağlamında empatinin nasıl bir yeri vardır? 

Feride Çiçekoğlu: Benim bu karışık yollara girmemin sebebi mimar olarak empati yapmaya kalkmam zaten. Çünkü; Philadelphi’da, Pensilvanya Üniversitesinde doktora yaparken kentsel yenileme orada yeni başlamıştı. Yani şimdi bizim başımızın belası olan bu İstanbul’u şehir olarak mahveden yüksek yapılar, doğayı mahveden (hakikatten mahveden) yaklaşım orada oluştu. Kentin içinde yoksul ve siyahi olanları biliyorsunuzdur. Black Lives Matter hareketinden haberdarsınızdır, eminim. Bugün George Floyd’un öldürülmesi ve ona karşı yapılan gösteriler, 1960’larda Martin Luther Kinglerin ve siyahlara görünürlük kazandırma hareketinin güçlü olduğu bir dönemde de yapılıyordu. Ama bir taraftan da buna karşı baskının çok yoğun olduğu bir dönemdi. Benim Amerika’da doktora yaptığım 70’li yılların ilk yarısında da Vietnam Savaşı dolayısıyla da sosyal farkındalık vardı. Bütün bunlar sizin için biraz tarih öncesi ama referans vereyim belki bakıp daha sonra ilginizi çeken noktalarda derinleşebilirsiniz. Özetle; Philadelphia’da doktora yaptığım sürede, (yönetimdekiler) kentsel yenileme diyerek, şehrin iç kısmındaki siyahları ve yoksulları yaşadıkları bölgeden zorla sürdüler. Çünkü oraya zenginler için yüksek üç kule ve rezidans yapmayı planlıyorlardı. O süreçte bu duruma karşı çıkışlar vardı: Kent planlaması herkesin çıkarları için olmalıdır, sırf zenginlere ve beyazlara hizmet etmemelidir, gibi hareketler vardı. Ben de (tam o zamanlarda), Pensilvanya Üniversitesinin, çok prestijli iş okulunun, mimarı olan dekanla kentsel yenileme üzerine “prestijli” bir tez yazmak üzere işe başlamıştım. Böyle işim hazır, her şey çok iyi, parlak bir gelecek beni beklemekteydi; fakat oradaki o haksızlık, bana vicdani bir rahatsızlık verdi. Yani bu biraz önce bahsettiğin empati konusuna da bağlanıyor. Meseleye orada yerinden edilen siyah ve yoksulların gözünden bakmayı denedim; ilk adımda, tez hocamla kavga ettik ve yolları ayırdık. Ben başka bir tez hocası buldum. İkinci adımda, tezi yazdım. Üçüncü adımda, Türkiye’ye gelip o tezi savundum ve bu nedenle içeri girdim. Hayat çizgisi böyle bir yol izledi. Şimdi size empati konusunda ne söyleyebilirim? 

A.Fenerli- D. Dai: Katılımınız için çok teşekkür ederiz.