NOKTA

Bir varmış; bir yokmuş

Evvel zaman içinde

Kalbur saman içinde

Develer tellal iken

Pireler berber iken

Ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallarken…

Eski zamanlarda, adı bilinmez diyarda; birinin adı Nokta diğerinin ise Virgül olan iki bilge insan yaşarmış. Nokta konuşmayı pek sevmeyen, en uzun cümlesi belki üç beş kelimeden ibaret olan, basit yaşayan ve basit konuşan biriymiş. Virgül ise Nokta’nın aksine lafı uzattıkça uzatan, cümlelerin sonunu getiremeyen, karmaşık cümleleri olan biriymiş. İki bilge insanın, şehirden ve insanlardan uzak, ormanın kuytusunda bir kulübeleri varmış. İnsanlardan uzaklaşıp, bir görünüp bir kayboldukları için onların bu hali etrafta da bir merak ve dedikodu konusu olurmuş. Hem aralarından su sızmayan dostlukları hem nerede bir düşkün görürse koşturmaları hem de ara sıra diğer insanlarca anlaşılmayan gizli saklı işleri sebebiyle de, haliyle, dost kadar düşman da kazanmışlar. Halbuki bu iki arkadaş zamanın sırlarını çözmüş iki bilge olarak sürekli zamanda yolculuğa çıkıp geçmiş ve gelecekle alakalı araştırma yaparlarmış. Geçmişe gidip bazı hatalarını düzeltmek isteyen insanlara ya da geleceğe gitmek isteyen insanlara da yardım ederlermiş. Geçmişi ile büyük sorunları olan ve bu sorunlarını çözemeyip bundan muzdarip olan kişileri kalabalıkların içerisinde fark ederler; dalgın ve dertleri ile boğuşan gariban insanları da geçmişe götürüp onların geleceklerini yeniden inşa etmelerine yardımcı olurlarmış. Virgül; bir gün, bir incir ağacının dibinde hıçkıra hıçkıra ağlayan bir adam görmüş. ‘‘Ne oldu sana” diye selam verip yanına yaklaşmış. Bu adam annesinin amansız bir hastalığa yakalandığını ve iyileşmediğini söylemiş. Virgül de, tabii ki de böyle bir şeye kayıtsız kalamadığından, demiş ki: “Belki senin annenin hastalığına bir çare bulabiliriz ama bunun bir şartı olacak; sonucu ne olursa olsun gördüğün, öğrendiğin her şeyi kimseye söylemeyecek ve ömür boyu unutacaksın.” Aslında Virgül’ün bilmediği şey; mazlum bir adam gibi görünen bu adamın, bütün kentte hasetliği ve kavgacılığı ile bilinen ve Nokta ile Virgül’ün dostluğunu kıskanan Ünlem olmasıymış. Ünlem ve Virgül kulübeye doğru yola koyulmuşlar. Ünlem ve Virgül kulübeye giderken karşılarına sallanan ve kopmak üzere olan bir köprü çıkmış. Ünlem Virgül’e: “İlk önce sen geç.” demiş. Virgül de geçerken köprü kopmuş ve derenin sularına kapılarak boğulmuş. Ünlem de bunu fırsat bilerek oradan tüymüş. Nokta, saatlerdir Virgül’den haber alamıyormuş. Telaştan evin içinde dönüp dolanıyormuş. En sonunda dışarı çıkıp Virgül’ü arama kararı almış. Bir bakmış ki kulübenin önündeki dereye Virgül’ün cesedi vurmuş. Nokta acıdan kahrolmuş. Acılar içinde Virgül’e sarılarak ağlarken birden Virgül’ün soluk teninin pembeleşmeye başladığını fark etmiş. Bir mucize gerçekleşmiş! Virgül resmen yeniden doğmuş! Ve bu olaylardan sonra kaderi ve zamanı değiştirerek bir sonuca ulaşamayacaklarını, hayatı olduğu gibi yaşamaları gerektiğini ve her şeyde bir hayır olabileceğini öğrenmişler.

 

                                                                                                                                                             9-B SINIFI   G. DELGEN