Siddhartha Romanında Benlik Arayışı ve Arketipsel Ögeler
Herman Hesse’in eserlerinin odak noktasını birey oluşturur. Ruhsal sorunlarının etkisiyle yöneldiği ruhbilimi, eserlerinde Doğu felsefesi, Budizm ve Zen Budizm akımlarıyla onun bireyleşme çabasını bizlere gösteriyor. Bu sayede Hesse, Bildungsroman türünün dikkat çeken ve başarılı temsilcilerinden biri olarak değerlendirilir. Doğu felsefesi ve Zen Budizm öğretilerinden yoğun izler taşıyan, karakter odaklı olan Siddhartha romanında olay örgüsünü esasını yolculuk metaforu şekillendirir. Ruhsal bir huzursuzluk şeklinde ona ulaşan iç sesinin çağrısına kulak vererek sahip olduğu yaşamı ardında bırakan Siddhartha, kendini ve yaşamı tanımak ve ruhsal bütünlüğe ulaşmak için egosu ve bilinçdışının karanlık güçleriyle çatışır. Olay örgüsünün şekillenmesinde rol oynayan bu karanlık güçler sahip oldukları sembolik özelliklerle Jung’un arketipsel sembolizm kuramı ışığında yorumlanabilir.
-Yüce Birey Arketipi
Bireyleşme sürecinde kişiye yardım eden, ona yol gösteren, zor durumda kaldığında ona yardım eden rehber konumundaki arketiptir. Yüce Birey arketipi, bireyin içinde var olan öteki kişidir. Bu diğer varlık, gönül dostu olarak tanınan daha geniş ve daha büyük bir kişiliğin yansımasıdır (Jung, 2013b: 62).Herman Hesse’in Siddhartha romanında Siddhartha’nın benlik arayışı yolculuğunda ona yol gösteren bir yüce birey arketipi ile karşılaşıyoruz. Romanda nehir unsuru yüce birey arketipi olarak yorumlanabilir. Siddharta’nın nehirden dinlemeyi öğrenmesi, nehirle konuşması aslında kendi iç dünyasına yaptığı seyahatlerdir. Nehir onu dizginleştirir, kendi içine bir yolculuk yapmasına olanak sunar. Siddhartha kentten ayrılıp tekrar nehire döndüğünde bazı yanlışlar yaptığını düşünür ve bir yol gösterici ister. Bu yol göstericiliği, kişileştirilmiş bir düşünceyi sembolleştiren yaşlı adamın öğütlerinde bulur. Sözü edilen yaşlı adam, romanda kayıkçı olarak karşımıza çıkar. Siddhartha, ondan bir şeyler öğrenmek ister, onun söylediklerine uyar. “yaşlı adam, bilinçli bir düşünce henüz ya da artık mümkün olmadığında, bilinçdışı psişik alanda kendiliğinden gerçekleşen maksatlı düşüncelerin ve ahlaki ve fiziksel güçlerin yoğunlaşmasının ta kendisidir.” (Jung, 2013b: 87-88).
-Aşama/Ben Arketipi
Jung’un “Yolculuk- Olgunlaşma/Aşama-Dönüş” şeklinde üç evreden oluştuğunu; J. Cambpell’in ise “Ayrılma (Yola çıkış)- Erginlenme- Dönüş” şeklinde özetlediği “aşama/ben” arketipinde birey/kahraman, bazen şartların zorlamasıyla bazen de sorumlulukları ve zorunlukları gereği bulunduğu yerden ayrılarak bilinmeyen bir yere gider. Bu, Jung’un tabiriyle “yolculuk”, Campbell’in tabiriyle “ayrılma” aşamasıdır. Bu aşamada Siddhartha, samanaların yanında zorluklara katlanır, Govinda ile Gotama’ya gidip onun vaazlarını dinler ve bilgeliğin ya da başka bir söylemle nirvanaya ulaşmanın başkalarının yolunu izleyerek veya başka birinden öğrenerek değil de kendini (yüce bireyi) dinleyerek mümkün olduğunu anlar. Zorlukları başarıyla geçtikten sonra ikinci evreye yani “olgunlaşma” evresine geçer. Bundan sonraki evre ise, çeşitli ödüllere kavuşacağı “dönüş” evresidir. Siddhartha’nın çıktığı bu “yolculuk”, onun iç dünyasıyla iletişime geçerek nirvanaya ulaşmasıyla son bulur.
-Gölge Arketipi
Jung, bireyin bilinç ve bilinçdışı bölümlerini birleştirme girişimini “bireyleşme süreci” olarak adlandırır. Bireyleşme süreci, kişinin kendi iç merkeziyle (ruhsal çekirdeğiyle) ya da selfiyle, bilinçli olarak karşı karşıya gelmesiyle, genellikle kişiliğin yaralanması ve buna eşlik eden acı ile olur. Bu süreç, belli arketipsel semboller tarafından ortaya konulabilir. Bu sembolik figür ve formlardan birisi, “gölge arketipi”dir. Gölge, psişik bütünlüğümüzün görünmez ama ayrılmaz bir parçası, diğer yanımızdır. Toplum tarafından kabul gören yanımızın dışında, toplumca benimsenmeyen davranış tiplerine sahip olan korkutucu yanımızdır. Kısacası, insanoğlunun karanlık yönünü oluşturur. Gölgenin gelişimi egonunkine paraleldir. Egonun ihtiyaç duymadığı veya kullanamadığı nitelikler, kenara konur veya bastırılır. Bir çocuğun gerçek bir gölgesi yoktur. Ancak egosu sabitlik ve kendini ifade edecek alan kazandığı sürece gölgesi kuvvetlenmeye başlar. Eğer gölge, kişisel bilinçdışına ait ise bize yakın olan figürler şeklinde karşımıza çıkar (abi, kız kardeş, arkadaş…). Gölge, kolektif bilinçaltına aitse, mitolojik bir varlık olarak ortaya çıkar. “Gölge, kendisini içsel ve sembolik bir figür içerisinde ya da dışsal dünyadan gelen somut bir figür içerisinde ifade edebilir.” (Jacobi, 2002: 150)
-Self Arketipi
Her insanda bilinç ve bilinçaltı ögeler arasında dengeyi oluşturma olgusu bulunmaktadır. Jung psikolojisinde bilinci ve bilinçdışını düzenleyen bütünlük arketipi “self”tir. Bu denge, Jung’un “Bireyleşme” dediği sürecin sonunda ortaya çıkmaktadır. Bireyleşmeyi olumlu olarak tamamlayan biri, kendini gerçekleştirmiş olur. İnsanda kişiliği düzenleyen iki merkez vardır. Bunlardan birincisi, bilinç ile ilgili olan “ego”dur. Self ise, bütün kişiliğin merkezinde bulunur. Self, bireyleşme sürecini başlatan önemli bir dürtüdür. Sembol olarak daire, kare, mandala veya dört sayısı ve katları ile gösterilir. Self, aynı zamanda rüyaların kaynağıdır. Rüyalarda geleceği sezen ve şimdide insanlara rehberlik eden unsurdur (Jung, 1997:32-47).
Siddhartha’nın yol gösterici rüyalar görmesi, onları dinlemesi çıkmış olduğu bu bireyleşme ya da başka bir deyişle nirvanaya ulaşma yolunda self arketipini gözlemleyebileceimizi gösterir.
Z. E. TEKİNARSLAN 10 C