SOMUT ÖRNEKLERLE İNSAN HAKLARI VE KULLANIMI

Giriş

 

“İnsan Hakları” çok sık duyduğumuz bir ifadedir ve sokaktaki bir insanın da temel düzeyde sosyal yaşamı için bilmesi gereken bir kavramdır. Herkesten anayasa hukukçusu gibi bu hakları detaylı analiz etmeyi, yorumlamayı beklemek yanlış olur. “İnsan Hakları” dediğimizde bu kavramın tam olarak ne olduğunu somut örneklerle anlamamız daha doğru olacaktır. “İnsan Hakları” kavramı dediğimiz şey; aslında bir sürü yasayı, düzenlemeyi, anlaşmayı, felsefi olguları, soysal ve ekonomik olguları iki kelimeye sığdırmaktır. Böyle olunca da oldukça soyut ve havada kalan bir kavram olmuştur. Sokağa çıkıp insanlara sorarsak herkesin bu konuda bir fikri olduğunu görürüz. İşte tam da burada önemli olan “İnsan Hakları” kavramını soyutluktan çıkarıp somut örneklerle anlatmaktır. Günlük yaşamdaki yansımasını doğrudan, somut olarak kişilerin önüne koyarsak “İnsan Hakları” çok daha anlaşılır ve fark edilebilir bir hale gelir. Yoksa burada masal da duygusal hikâye de yazabiliriz, ama havada kalacağı için bunun gerçek dünyada yaşayan insanlara hiçbir faydası olmayacağını düşünüyorum. Bu yazıda; “İnsan Hakları” kavramının dayanağını ve nasıl tanımlandığını, devletimizde hak ve hürriyetlerin ne olduğunu, nasıl olduğunu son olarak da hak ve hürriyetlerin kısıtlanması ve durdurulmasından bahsettim. Bunları tek tek somut örneklerle tamamen hukuksal bir temelde size sundum. İnsan Hakları Haftası kutlu olsun.

 

İnsan Haklarının Dayanağı ve Sınıflandırılması

 

Hukuk felsefesine göre insanlar; doğuştan gelen, temel, vazgeçilmez ve devredilemez haklara sahiptir. Bireyler sırf var oldukları için bazı temel haklara sahiptir de deniyor. Her yerde aşırıya kaçan olduğu gibi aşırı “İnsan Hakları” savunucuları[1] da bu söylemleri istismar edip çıkar sağlamak için kullanabiliyor maalesef. Bu konuda felsefi olarak bir sürü fikir söyleyebiliriz. İstediğimiz tartışmaya girebiliriz, ama biz işin romantik tarafını bir kenara bırakacağız. Somut olarak bakarsak insanların doğuştan sahip oldukları bu haklar devlet tarafından tanınan, korunan ve düzenleme altına alınan Anayasa’mızda da söz edilen temel hak ve hürriyetleri ifade etmektedir. Anayasa’mız dışında bildirgeler ve uluslararası anlaşmalara da dayanmaktadır. Ayrıca, kişi hakları ve vatandaşlık hakları da bu tanımın içindedir. Kişi hakları herkesin yararlanabileceği haklardır, vatandaşlık hakları ise o ülkenin vatandaşlarının yararlanabildiği haklardır (Bu hakların göçmenlik, mültecilik, geçici hizmet gibi bir sürü alt dalı da vardır.) Bu nedenle; iki kelimeyle ifade edilen “İnsan Hakları” konusunun aslında alt kategorileri olan detaylı bir konu olduğunu ve hukuksal bir temel gerektirdiğini anlamamız gerekir. Ben de bu yazıyı yazarken hukukçu tanıdıklarıma danıştım elbette.

 

Hukukun anladığı hak kavramı; hukuksal olarak korunan ve bu korunmadan yararlanılması kişinin iradesine bırakılan menfaat şeklindedir. Önemli olan nokta, kimsenin hakkını kullanmaya zorlanamayacağıdır. Çok detaylara girmeden (aslında bunlar daha buz dağının görünen yüzü) temel sınıflandırmayı ders kitabı netliğinde şöyle basitleştirebiliriz:

 

  • Temel Hak ve Hürriyetler: İnsan haklarının devlet tarafından tanınmış ve pozitif hukuka geçmiş olan bölümüdür.
  • İnsan Hakları: Olması gereken ideal haklardır. Bu kısım soyut ve görecelidir, herkese göre değişebilir. Bu sebepten bir hakkın insan hakkı olarak tartışılabilmesi için bazı şartlar vardır. Bunlardan bir kısmı:
  1. Temel hak olması (asgari hayat şartlarının temel alınması).
  2. Evrensel olması.
  3. Açıkça tanımlanabilir olmasıdır. (Buna ülkelere göre uygulanabilirliği de ekleyebiliriz.)
  • Kamu Hürriyetleri: Kamu otoritelerince tanınan ve hukuk eliyle düzenlenen hürriyetlerdir.

 

Gaza gelip de “İnsan hakları vardır, yol açın bizi kimse sınırlayamaz şöyle böyle özgürüz, istediğimizi yaparız!” diye bağırıp çağırmakla yürümüyor bu işler. Böyle sayıklamanın ne ete ne de süte faydası var. Bu tür söylemler insan haklarının soyut anlaşılmasından ötürü çıkıyor, ama işler gerçek hayatta farklı bir şekilde yürüyor. Mesela bu söyleme karşı işin hukuksal/somut boyutu diyor ki: Hakların var olabilmesi ve kişi yönünden pratik bir değer ihtiva edebilmesi için birtakım kayıtlarla çerçevelenmesi gerekmektedir. Çağdaş demokrasilerde bu doğrultuda hürriyetler, toplum yaşamının bozulmamasını sağlamak ve hürriyetlerden herkesin faydalanmasını sağlamak gayesi ile sınırlandırılabilir[2]. (Sınırlandırılma ve durdurulma konusuna birazdan detaylandıracağız). Buradan anlayacağımız “İnsan Hakları” konusu romantik/soyut bir konu değildir, tam tersine, hukukla somut olarak çerçevelenmiştir.

 

“Kardeşim sen bunları bırak, şimdi benim haklarımı tek tek göster” diyorsanız, herhalde size anayasa hukuku kitabı hediye etmem gerekir. Bu sebepten dolayı hem rehber olması için hem de somut olarak görmeniz için bazı temel hak ve ödevlerle ilgili şöyle bir şey hazırladım:

 

  1. Kişisel Haklar (Negatif Statü Hakları)
  2. Kişinin devlet tarafından aşılamayacak ve dokunulamayacak özel alanının sınırlarını çizen hak ve hürriyetlerdir.
  • Kişi dokunulmazlığı
  • Düşünce hürriyeti
  • Özel hayatın gizliliği
  • Mülkiyet hakkı
  • Haberleşme hürriyeti
  • Yerleşme ve seyahat hürriyeti
  • Din ve vicdan hürriyeti
  • İspat hakkı
  • Dernek kurma hakkı
  • Zorla çalıştırma yasağı
  • Kişisel verilerin korunması
  • Bilim ve sanat hürriyeti
  • Kanuni hakim güvencesi
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
  • Konut dokunulmazlığı
  • Basın araçlarının korunması

(Anayasa m.17-40)

 

Şimdi bu hakların nasıl oluştuğuna ve nasıl kullanıldığına bir örnek olması için sadece yaşama hakkını detaylandıracağım:

 

Yaşama Hakkı: Yaşama hakkı klasik bir insan hakkıdır ve yaşama hakkı başlıca iki temelden oluşur. Birincisi, devletin yetki alanı içindeki bireyleri öldürmeme yükümlülüğü. İkincisi ise; bireylerin, bireyler tarafından öldürülmelerini engelleme yükümlülüğüdür. Yaşama hakkı kişinin dört durumda korunmasını gerektirir: Kendisine karşı, üçüncü kişilere karşı, devlete-topluma karşı, ideolojik nedenli saldırılara karşı.

 

Yaşama hakkı genel olarak doğumla başlar. Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, hamile kadınların ölüm cezalarının infaz edilemeyeceğini belirterek doğmamış çocukların yaşama hakkına dolaylı olarak değinmektedir. AİHS ise yaşama hakkını, gebe kalma anından itibaren başlatır. Bizim ülkemizdeki Medeni Kanun’a göre, yaşama hakkının başlangıcı tam ve sağ doğumdur. Gebeliğin sona erdirilmesi olayı vardır bir de. Bu kavram kürtaj gibi yöntemlerle gebeliği sona erdirecek yöntemlerin kullanılmasını ifade eder. 25.05.1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkındaki Kanun’un 5. Maddesi’ne göre; gebeliğin 10. haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi bir sakınca olmadığı takdirde, istek üzerine, rahim tahliye edilir. Gebelik süresi 10 haftadan fazla ise; gebelik, annenin hayatını tehdit ettiği için ya da doğacak çocuk ile onu takip edecek nesillerde ağır sorunlara neden olacağı sebebiyle sona erdirilebilir. Doğum ve kadın hastalıkları uzmanının objektif bulgulara dayanan gerekçeli raporu ile rahimden tahliye işlemi gerçekleşir.

 

Çokça tartışılan ölüm cezasına gelelim. Olayı dramatikleştirmeden kısa keseyim. 1990 tarihli Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne ek iki seçenekli protokole göre, devletler savaş zamanlarında askeri nitelikteki ciddi suçların cezalandırılması amacıyla ölüm cezası kullanma haklarını saklı tutabilirler. Ancak bu durumda olan devletler, savaşın başlangıcını ve bitişini BM Genel Sekreterliğine bildirmek zorundadırlar. Son dönemlerde ölüm cezasının kaldırılması konusunda ciddi bölgesel gelişmeler görülmektedir. Ülkemizin de imzaladığı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, ölüm cezasını yasaklamaz. Ancak buna ek olarak çıkarılan ek 6. Protokol, barış zamanlarında ölüm cezasının yürürlükten kaldırılmasını öngörür. Üstüne 03.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğe göre: Savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemez, şeklinde bir ek madde getirilmiştir.

 

Önemli bir özellik daha var. O da yaşama hakkının istisnaları olarak zikredilen durumlar. Bu özellik: Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu ya da hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma ya da isyanın bastırılması, sıkı yönetim ya da olağanüstü hallerde; yetkili mercinin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun izin verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleridir. Bütün bunlar, 1. Fıkra hükmü dışındadır. Yani bunlar istisnadır.

 

Lafı çok uzattık, belki de ayrıntılara boğduk biliyorum; ama gerçekler ancak bu şekilde anlatılabiliyor. Özetlersek: Herkes yaşama, maddi-manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz.

 

Yaşama hakkı ile ilgili bir kısım düzenlemeler bu şekildeydi. Umarım “İnsan Hakları” kavramının ne kadar detaylı olduğunu ve bilgi birikimi istediğini anlamışsınızdır. Ayrıca, bu kavramın nasıl da hukukun tüm bölümleriyle ilişkisi olduğunu gördük (sağlık sektörü gibi). Bununla birlikte; diğer tüm hakların nerede nasıl uygulanması gerektiğini, hukuksal olarak karşılıklarını, uluslararası karşılıklarını, yanlış uygulanırsa ne olacağını veya bu hakların kimler için geçerli olduğunu düşünün. Gerçekten hukuk kitaplarının dev gibi olmasını anlıyorum.

 

  1. Sosyal ve Ekonomik Haklar (Pozitif Statü Hakları)
  2. Bireylere devletten olumlu bir davranış, bir hizmet, bir yardım isteme imkanını tanıyan haklardır.
  3. Bu hakları devlet mali kaynakların yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.
  • Sosyal güvenlik
  • Eğitim ve Öğrenim hakkı ve ödevi
  • Çalışma ve sözleşme hürriyeti
  • Çalışma hakkı ve ödevi
  • Toplu sözleşme, toplu iş sözleşmesi hakkı
  • Kamulaştırma
  • Kıyılardan yararlanma
  • Toprak mülkiyeti
  • Sendika kurma hakkı
  • Grev ve Lokavt
  • Sağlık hakkı
  • Konut hakkı

(Anayasa m.41-65)

 

  1. Siyasi Haklar (Aktif Statü Hakları)
  2. Kişinin devlet yönetimine katılmasını sağlayan haklardır.
  • Türk vatandaşlığı
  • Kamu hizmetlerine girme
  • Mal bildirimi
  • Vergi ödevi
  • Vatan hizmeti
  • Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
  • Dilekçe hakkı
  • Bilgi edinme hakkı
  • Kamu denetçisine başvurma
  • Siyasi parti kurma

(Anayasa m.66-74)

 

Gördüğümüz tüm bu haklar ve detayları, nasıl kullanılmaları gerektiği Anayasa’da ve çeşitli kanunlarda mevcuttur. Ayrıca, bu haklar kendi içlerinde; aile, çalışma, sözleşme, ticaret, ceza hukuku gibi alanlarda detaylandırılır (Çok fazla detay vardır, bu sebeple hukuk fakültelerinde kanunları size tek tek ezberletmezler). Tüm hakları ve hakların nasıl kullanılmaları gerektiğini burada yazmak imkansızdır. Zaten benim de bunları hukuksal boyutta inceleyecek bilgi birikimim olmadığı için tüm detayları, analizleri, neyin nasıl olması gerektiğini hukuk eğitimi almış insanlara sormak en doğrusudur. Yoksa ben de bunları kafama göre yorumlayabilirim, ama hukuksal boyutunu kestiremediğim için gerçeklikten uzak bir yorum olur. Bir de tabii ciddi ciddi; “Şu hak eklenmeli, şu hak çıkartılmalı, bence buna gerek yok, şunun yerine bu olsa ne iyi olur” demek için anayasa hukukunu, yasaların nasıl çıkartıldığını, TBMM’nin işleyişini, uluslararası anlaşma hukukunu, idare hukukunu bilmek ve bunun gibi birçok alanda bilgi sahibi olmak gerekir. Özellikle TBMM ve kanun yapım süreçleri bu hakların düzenlenmesinde kullanılır. “İnsan Hakları” tüm bu hukuk alanlarıyla çok sıkı bağlantısı olan bir konudur. İşte bu yüzden “İnsan Hakları” uzmanlığın da uzmanlığını isteyen bir alandır. Gerçi aynı anda hem avukat hem savcı hem hakim hem ekonomist olan çok kişi görüyoruz sosyal medyada. Onları ayrı tutuyorum, çünkü onların her söylediği doğrudur[3] (!).

 

İnsan Haklarının Sınırlandırılması

 

Öncelikle hemen atlamayın haklarımızı kimse elimizden alamaz diye. Sakin olun. Hakkın korunması bir kuraldır, sınırlanması ise istisna. Sınırlama, hakkı ortadan kaldıracak şekilde yapılamaz. Bu sebeple “hakkın kaldırılması” yerine “hakkın durdurulması” ifadesi kullanılmıştır. Hukukta kullanılan her sözcük, her ifade dikkatli bir şekilde ve bir anlam ifade edecek şekilde seçilmiştir. Keyfiliğin önlenmesi açısından temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması, güvenceli bir sisteme bağlanmış ve hangi şartlarda ve hangi ölçüt ile sınırlandırılabileceği belirlenmiştir. Öncelikle temel olarak doğal sınırlar vardır. Doğal sınırlar, benim özgürlük sınırım, başkasının özgürlük sınırıdır şeklinde tanımlanır. Yani sınırsız hak ve özgürlük yoktur. Somut örnek vermek gerekirse: Örneğin; senin gösteri yürüyüşü düzenleme hakkın vardır, ama senin hakkın benim özgürlük alanımın sınırına girdiği anda senin özgürlük alanının sınırı oluşur. Sen gösteri yürüyüşü düzenleyebilirsin, fakat bunu düzenlerken benim trafikte seyir halindeki aracımın yolunu tıkarsan benim özgürlük alanımın sınırını geçersin. Mesela haberleşme hakkı vardır, ama benim hakkımda yalan haber yapamazsın. İşte bunlara doğal sınırlar denir. Benim hakkıma girdiğin anda senin hakkın biter. İkinci olarak; anayasal sınırlar vardır, anayasalarda belirtilen sınırlara denir. Örneğin; Anayasa’nın ilk üç maddesi değiştirilemez, bu Anayasa’nın kendisine koyduğu bir sınırdır. Siyasi parti kurmak tamamen serbesttir, ama Anayasa kendi maddesinde çok net diyor ki: Senin hakkın ticari alanda sınırlıdır, ticaretle uğraşamazsın.

 

Gelelim kanuni sınırlara, bu sınırlar kanunlarda açıkça belirtilmiştir. Bu sınırlandırmalarda uyulması gereken ilkeler şunlardır:

  • Anayasanın sözüne ve ruhuna,
  • Demokratik toplum düzeninin ve
  • Laik Cumhuriyetin gereklerine ve
  • Ölçülülük ilkesine aykırı olmayacak.
  • Özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen özel sebeplere bağlı olarak ve
  • Ancak kanunla sınırlanabilir.

 

Örneklerle özel sebepleri anlamak için mesela; bir şehrin şehir düzenini oturtabilmek için bazı şehirlere göç yasağı getirebilirim, bir suçluyu istediğim anda yakalayabilmek için yurt dışına çıkış yasağı koyabilirim, bir salgın hastalığın yayılmaması için bir sınırlama getirebilirim. Ne oldu? Belli gerekçelerle bir insanın temel hak ve hürriyetini sınırladım. Neye dayanarak? Özel sebeplere[4] dayanarak. Mesela koronavirüs pandemisinde getirilen sokağa çıkma kısıtlamaları vs. bunlara örnektir.  Hemen tam takım örneklere devam edelim, çünkü somut olarak görmek teorik öğrenimden daha etkilidir[5]:

 

Yerleşme Hürriyeti: Kişi, istediği yerleşim yerine yerleşebilme, istediği yerleri gezebilme ve dolaşma özgürlüğüne sahiptir.

Ancak bu özgürlük:

  • Suç işlenmesini önlemek
  • Sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak
  • Sağlıklı ve düzenli şehirleşmeyi sağlamak
  • Toplumun ortak mallarını korumak gibi sebeplerden dolayı sınırlandırılabilir.

 

Mülkiyet ve miras hakkı kamu yararı gözetilerek kısıtlanabilir.

 

Bilim ve sanatı yayma hakkı Anayasa’nın ilk üç maddesini değiştirmeye yönelik olamaz.

 

Özel hayatın gizliliği, dernek ve sendika kurma hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, konut dokunulmazlığı; milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması gibi sebeplerle sınırlanabilir.

 

Zorla çalıştırma ve angarya yasağı: Tutuklular veya hükümlülük süreleri içindeki çalıştırmalar, olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler, ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları; zorla çalıştırma sayılmaz.

 

Vb.

 

Sözün özü ve anlatmak istediğimiz şudur: Temel hak ve özgürlüklerin denetimsiz ve aşırı kullanılması kimi zaman diğer temel hak sahiplerinin haklarıyla, kimi zaman ise kamu düzeni ile çatışabilmektedir. Bundan dolayı temel hak ve hürriyetlerin kullanımına sınırlar çizilmeli, bireyin özgürlük isteği ile toplumsal yaşamın gerekleri arasında denge kurulmalıdır.

 

TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN KÖTÜYE KULLANILAMAMASI VE DURDURULMASI

 

Evet, bu konuda çok bir şey söylemeye gerek yok sadece ilgili ilkeleri verip geçelim.

 

Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri,

  • Devletin, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve
  • İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

 

  • Savaş, seferberlik, olağanüstü hallerde
  • Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması
  • Kısmen veya tamamen durdurulabilir.

 

Burada çok önemli bir nokta var. Yukarıda verilen sebepler ile temel hak ve hürriyetler durdurulsa bile öyle haklar vardır ki bunlara asla dokunulamaz. Bunlara “çekirdek haklar” denir:

 

  • Savaş hukukuna uygun fiiler sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına dokunulamaz.
  • Maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz.
  • Kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz.
  • Suç ve cezalar geçmişe yürütülemez.[6]
  • Suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.

 

SONUÇ

 

Buraya kadar ne kadar somut örnek varsa çoğunu verdiğimi düşünüyorum. Gördüğünüz gibi “İnsan Hakları” iki kelimeden ibaret değil. Hayatın tüm alanlarıyla derin bir ilişki halinde ve bu ilişkiyi çözmek, görmek için hukuk bilmek gerekiyor. Hem de ileri düzeyde. Yazıyı okurken bir hukuk eğitimi havası almış olabilirsiniz, ama amacım size “İnsan Hakları” kavramının somut yansımalarını göstermekti. Ne nasılsa ben de onu yazdım. Özellikle hukuksal terimleri çok fazla sadeleştirmedim, çünkü işin teorik boyutu aynen bu şekilde yürüyor. Hukuk fakültesinde de belki daha detaylandırılmasına rağmen böyle anlatılıyor. Hukukçular bu şekilde yasaları, kanunları temel alarak konuşuyor. Bu yazıdaki örnekleri de, aynen bu tip bir hava oluşturmak için, üniversitede okutulan ve rehber olarak kullanılan hukuk kitaplarından seçtim. Tabii az önce de dediğim gibi bunlar teorik bilgiler. Bunların sahaya yansımasını da sosyolojik etkilerini de ayrıca takip etmek gerekiyor.

 

                                                                                             11-E Sınıfı        D. Sezekkaplan

[1] İngilizcede SJW denir, “Social Justice Warrior”

[2] Bu konuda 1961 Anayasası 11. Madde, 1982 Anayasası 12. Madde, 1950 tarihli İHAS 18. Maddesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 29. Maddeye bakabilirsiniz.

[3] Doğruluğundan emin değilseniz beğenme ve paylaşılma sayılarına bakın; yüksekse kesinlikle doğrudur, haklıdır, kraldır.

[4] 1961 Anayasasının 1971 değişikliği ile getirilen genel sınırlama sebepleri ucu açık bir tanımken bunlar 2001 değişikliği ile kaldırılarak özel sınırlama getirilmiştir ve bu sebepler Anayasada tek tek sayılmıştır.

 

[5] Tam oturmayan konular için o konuyu teorik ezberlemek değil de o konunun sorularını çözerek çalışmak bence daha etkili oluyor.

[6] Ceza hukukunda ilk öğretilen konulardan biridir. Örnek vermek gerekirse bir adamın 01.01.2015 tarihinde 5 yıl hapis cezası aldığını düşünelim. Eğer bir ay sonra yani 01.02.2015 tarihinde adamın işlediği suçla ilgili yeni bir yasa çıksa ve bundan sonra suçun cezası 7 yıl hapistir dese, bizim 5 yıl hapis alan adamın cezası 7 yıla çıkarılamaz çünkü suç ve cezalar geçmişe yürütülemez. Adamın ceza aldığı tarihte yasadaki ceza miktarı neyse daha sonradan yeni bir yasayla bu miktar değiştirilse bile adam ceza aldığı tarihte mevcut olan yasadaki ceza miktarıyla sorumludur.