Bir defterin son sayfaları. Kaç yıllık defter, kaç yıllık anılar, tecrübeler… Kaç yıldır senin düşüncelerinle doluyor.
Bazen taşıyor, bazen dindiriyor. Ne garip, tek bir defterde birikiyor onca duygu, sorgulama, kabullenmeme, gözyaşı, gülümseme…
Önceki senin kırıntılarını, gelecekteki senin ipuçlarını taşıyor. Aynı mevsimlerin değişimi gibi. Önce senenin ışıltısıyla, yeni açan yapraklarla, sayfalarla, başlıyorsun. Sonra duygular; mutluluklar, hüzünler, ama hepsi ayrı bir haz veriyor. Çünkü hissetmek.
Yaz güneşinin tatlı dokunuşundan sonra kavurucu sıcağı gibi, hissetmek. Sonra birer birer canlanıyor renkler, sayfaların üzerinde. Anılar yazılıyor, anlar, unutulmak istenmeyen. Yaşadığını hissettiren. Bir yaşamak vardır, bir de yaşamak. Doya doya, dolu dolu. Yaşadığını anlarsın zaten. Anlatır sana. Kırgınlıkla neşeyi aynı anda hissettiğinde, korkuyla güvenceyi aynı kolun altında duyduğunda. Yaşamın renklerinin tek tek canlanmadığını öğretir sana sonbahar, başta dediğimin tersine. Sonbaharın ertesine de kış gelir işte. tek bir rengin on binlerce insanı mutlu ettiği o vakit. Bu kadar mıydı duygular dersin, eski beni ararsın. Seni.
Korkarsın kışla gelen sessizlikten, usultudan. Alışamazsın, alışmak istemezsin, kabullenemezsin. Ama beyazlar mevsimi de sana alışmaz, diğerlerinin sana alışmadığı gibi. O yüzden her seneyi apayrı bir sen gibi yaşarsın. Ne sen ona ne de o sana alışır. Unutur belki de. Böylesi daha iyi değil midir sanki? Kendini hatırlatman, kendini hatırlaman. bildiğin sokaklardan yeni bir sen gibi geçmen, öğrenmen, öğretmen. Bildiğin seni renklere boğup yaşatmak değil midir sanki bütün olay? Renkler her sene karşına çıkmasa, yeniden, sanki yokmuşçasına, daha güzel olmaz mı?
Bazen çok özlemek lazım, o anı tüm renkleriyle yaşayabilmek için. Özlemek iyidir, yaşatır. Kendinizi özleyin, bir yerlerde karşılaşın, yeniden bulun. Ve bulduğunuzda elinizde suluboyalarınız olsun. Boya yaparken ağlamaktan zarar gelmez çünkü.
G. GÜVEN/12-B