UMUT RUHU

Bir varmış, bir yokmuş. Sisle kaplı ve balta değmemiş kocaman bir ormanın yakınlarında yer alan kasabada sıradan bir aile yaşarmış. Beş kişilik bu ailede ortanca kız çocuğu hariç herkes başına düşen işi sorgusuzca yapar, üstüne düşen role karşı çıkmadan bürünür, uyum sağlarmış. Evin ortanca çocuğu Elpis ise ailesinin gözünde düzeltilmesi gereken bir hata, bir hayal kırıklığı gibiymiş. Elpis, küçük kız kardeşinin aksine evde kalıp annesinin kadın görevleri diye hitap ettiği ve ona zorla öğretmeye çalıştığı örgü örmek ve yemek pişirmek gibi işleri yapmak yerine evden kaçar ve gün boyu geri gelmezmiş. Annesiyle babası ne kadar kızsa da onu engellemeye çalışsa da vazgeçmezmiş Elpis. Elpis’in en büyük isteği kaçıp kurtulmakmış bu kasabadan, bu aileden. Her gün ona kız kardeşinin ne kadar mükemmel olduğunu, erkek kardeşinin neler başardığını, kendisinin şöyle olması gerektiğini, böyle davranması gerektiğini söyleyerek aşağılayan bu aileden kurtulmak… Evden kaçtığında gizlice ormana doğru gidermiş ama hiçbir zaman ormana giremezmiş. Ormanın başlangıcındaki çimenlerde oturur, koşar, istediğini yaparmış. Her ne kadar ailesine karşı çıkıp ormana girmek istese de annesinin sözleri aklından çıkmazmış:

“Sisli ormana girmeniz yasak, içerisi hayaletler ve sizi yemek isteyen canavarlarla dolu. Sakın ormana yaklaşmayın bile!”

Her gün ormanın girişine gelip içine girmeden eve dönermiş. “Bir gün geçeceğim bu sislerden, o evden kaçıp geleceğim.” dermiş her gün. Günler böyle geçerken ve Elpis’in sabrı ve umudu her geçen gün azalırken annesiyle babasını odalarında konuşurken duymuş. Onun hakkında konuşuyorlarmış. Onu evlendirerek hem aklını başına getirmekten hem de bu sayede onun gibi bir yüz karasından kurtulmaktan bahsediyorlarmış. Elpis o anda tüm gücüyle evden kaçıp bir daha geri dönmemek istemiş ama annesiyle babası onun dinlediğini fark edip kaçmasına engel olmuşlar. O günden sonra Elpis tüm umudunu kaybetmiş. Annesiyle babası onu zorla biriyle evlendirip istemediği bir hayata hapsedeceklermiş. Elpis her geçen gün daha kötüye gitmiş. Yemek yemez, su içmez olmuş ama annesiyle babası fikirlerini değiştirmemişler. Sonunda düğün günü gelmiş ve annesi düğün için Elpis’i hazırlıyormuş. Elpis ise tüm umudunu ve cesaretini kaybetmiş, sadece odanın duvarına bakarak oturuyormuş. O sırada annesine dönüp günlerdir ilk kez konuşmuş: “Evlenmeden son bir kez daha dışarı çıkıp kendi kendime gezebilir miyim?” diye sormuş. Annesi her ne kadar istemese ve normalde izin vermeyecek olsa da kızın çökmüş durumunu görüp izin vermiş. “Eğer güneş batana kadar gelmezsen seni aramaları için arkandan babanları yollarım.” diye eklemiş. Elpis evden çıkmış ve ayakları onu yine ormana götürmüş. Ormanın girişindeki çimlerde durmuş bir süre. Orman her zamankinden daha sisli görünüyormuş ya da umutsuzluk ve korkuyla dolu olan Elpis’e öyle gelmiş. Ne yapacağını bilememiş bu duygularla dolup taşarken. Geri dönerse onu ne bekliyormuş ki? İstemediği ve uymadığı ama ailesinin onu zorlayacağı bir hayat, bir zindan… Geri dönmemek gibi bir seçeneği de yokmuş. Akşama kadar dönmezse onun peşinden geleceklerini biliyormuş. Hem evden kaçsa da gidecek başka hiçbir yeri yokmuş. Bunları düşündüğü sırada ormanın ağaçlarının başladığı yerde ona bakan bir silüet görmüş. Göz kırpıp yeniden baktığında silüetini yok olduğunu görmüş. Bir süre ne olduğunu anlayamamış. Sonra arkasında bir ses duymuş: “Burada tek başına ne yapıyorsun?”. Elpis küçük bir çığlık atarak arkasını dönmüş ve korkuyla onu suratı ifadesiz bir şekilde inceleyen yabancıya bakmış. Ayaklarına kadar gelen soluk beyaz bir elbisesi ve elf gibi sivri kulaklarıyla Elpis’in daha önce hiç görmediği güzellikte biriymiş. Onun sorusunu cevaplamak istese de ağzını açamamış. Elpis’e yıllar gibi gelen bu sessizliği daha fazla soru sorarak bozmuş ifadesiz yabancı:

“Burada tek başına ne yapıyorsun? Ailen nerede? Adın ne? Benimki Diana”.

Şaşırıp dona kalan Elpis sonunda ağzını açmayı başarmış ve:

“Benim adım Elpis” demiş.

“Ne kadar güzel bir isim, umut ruhundan almışsın ismini.” demiş Diana.

Umut sözünü duyunca hüzünlenen Elpis, neden burada olduğunu ve nasıl zorla evlendirileceğini anlatmış. Kaçmak istediğini ama gidecek hiçbir yeri olmadığını ve onu aramak için geleceklerini söylemiş. Diana, Elpis’in anlattıklarını dinledikten sonra:

“Benimle gelebilirsin, ormanda yaşıyorum.” demiş.

Şaşırıp ne diyeceğini bilemeyen Elpis:

“Seninle kalmak mı? Bunu cidden yapabilir miyim? Birazdan dönmezsem beni bulup zorla geri götürecekler, nasıl kaçabilirim ki?” demiş, güneşin batmasına az kaldığını fark ederek.

“Eğer ormanda yaşadığım yere gidersek bizi bulamazlar. Hem biri seni götürmek için gelirse seni almasına izin vermem.” diye karşılık vermiş Diana.

Bir süre birbirlerine bakmışlar. Elpis ağlamaya başlayıp Diana’ya teşekkür etmiş. Beraber ormana doğru yürümeye başladıklarında arkalarından bir ses duymuşlar.

“Sen nereye kaçtığını zannediyorsun, gel buraya! Seni oğluyla evlendirme sözü verdim adama!” diye bağırarak gelen Elpis’in babasıymış.

Elpis korkudan donakaldığında Diana onu kolundan tutup ormana doğru koşmaya başlamış. Önden Elpis’le Diana, arkadan onları kovalayan baba ormana girmişler. Diana Elpis’i büyük bir ağacın arkasına çekmiş ve yere çömelip saklanmışlar.

“Şimdi ne yapacapız? Beni yakalayıp geri götürecek ve sana da zarar verebilir. Her şey buraya kadarmış, artık geri dönmem gerek…” diyerek ayağa kalkıp gitmeye çalışan Elpis’i Diana durdurmuş.

“Adını umut ruhundan alan birine göre çok çabuk umudunu kaybediyorsun.” diyerek gülmüş. “Baban seni götüremeyecek. Bir planım var, bana güven” demiş sırıtarak.

Diana’nın nasıl bu kadar sakin ve cesur olduğunu anlayamasa da ona güvenmeye karar vermiş Elpis. Diana, Elpis’e burada beklemesini söyleyerek ağacın arkasından çıkmış. Biraz uzakta onları arayan adamı görebiliyormuş.

“Hey! Ben burdayım!” diyerek adamın dikkatini çekmiş ve peşinden gelmesini sağlamış. Ormanın derinliklerine doğru koşuyorlarmış. Elpis’in babası Diana’nın hızına yetişemeyip onu gözden kaybetmiş. Koşmaya devam ettikçe ormanın içinden geçen bir nehrin önüne varmış. Diana’yı aramak için etrafına bakınmış, bulamayınca nehre doğru yaklaşmış. Tam suyun önüne geldiğinde Diana arkasında belirip onu hızlı ve sert akan nehre itmiş. Elpis’in babası ne olduğunu anlayamadan nehre düşmüş ve suyun akıntısına karşı koyamayıp sürüklenerek gözden kaybolmuş. Diana Elpis’in yanına dönüp olanları anlatmış ve beraber ormandaki evine gitmişler. Ev, kocaman ve eski bir evmiş. İçinde onlarca oda, dışında da büyük bir bahçesi varmış. Böylece Elpis hep kaçmak istediği hayatından kurtulmuş ve Diana’yla birlikte ormanda yaşamaya başlamış. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…

                                                                                                                                              9-A SINIFI    A. BAYRAMOĞLU