UMUT VE UMUTSUZLUK ÜZERİNE/ KOLEKTİF BİLİNÇ

(9/A) A. C. OKTAY: Umut bizim hayata tutunmamızı, kendimize amaçlar edinmemizi sağlayan; zor durumlarda bile bizi ayakta tutan en önemli duygulardan biridir. Bu duyguyu yitirmek bizim hayatla olan bağımızı koparır, hayal kurmamızı engeller ve psikolojimizi olumsuz yönde etkiler. Bu durumun en basit örneklerinden biri, hastalandığımızda iyileşeceğimizi umut etmemizdir. İçimizde iyi duygular beslememiz, iyileşme sürecini hızlandırır ve kısa sürede sağlığımıza kavuşmamıza yardımcı olur. Günümüzde de hepimiz pandeminin en kısa sürede biteceğini umuyoruz ve pandemi bittikten sonra neler yapacağımızı, hangi ülkelere, hangi konserlere gideceğimizi hayal ediyoruz. Bu duygu, bu durumun geçici olduğuna olan inancımızı artırıyor ve kurallara daha fazla uymamız konusunda bize motivasyon sağlıyor. Yani kısacası; umut bizim hayatımızda çok büyük bir yer edinmiştir ve onu yitirmek bizim bir nevi geleceğimizi de yok eder, ileriye yönelik hareket etmemizi engeller.

(9-D) D. ERGENOĞLU: Umut, insanın elindeki en önemli şey bence. Yarının var olup olmadığını bilmiyoruz ama bunun umuduyla yaşıyoruz. Yaşama isteğimizin büyük bir bölümünü umut oluşturuyor. Umut duygumuz birdenbire ortadan kalksaydı, yaşamak çok zorlaşırdı, hatta imkânsız olurdu. Hayatımız çok daha monoton bir hale gelirdi. Karamsarlık benliğimizi ele geçirirdi, olaylara iyi yönünden bakamazdık. Ve her şeyden önemlisi, en sonunda her şeyin iyi olacağı fikrine inanmazdık. Umutsuzluk, içimizdeki inancı da bitirirdi. Belki de dine inanç olmazdı. Din de sonuçta bir umut değil midir? Öldükten sonra her şeyin iyi olacağına inanmak isteriz. Kötü olan insanların cehenneme gidip cezalarını çekeceklerine, iyi olanlarınsa cennette sonsuza kadar mutlu yaşayacaklarına inanırız; bunu umut ederiz. Çünkü diğer türlü hayat çekilmez olur, bilinmezliğin ve belirsizliklerin altından ancak böyle kalkabiliriz. Güvence isteriz. Ölümün kocaman ve karanlık bir hiçlik olmasına dayanamayız. Sevdiklerimizin var olmayacağı düşüncesine dayanamayız, hatta kendimizin de var olmayacağı düşüncesini hayal bile edemeyiz. İnsanın umuda ihtiyacı vardır çünkü umudun ve inancın olmaması dayanılmazdır.

 

(9-B) D. ERMAN: Bir ilaç düşünün. Hastalığınız ne olursa olsun alabiliyorsunuz, hem de reçetesiz, para vermeden. Ve her insanın en az bir kere kullandığı tek ilaç bu. Belki de en etkilisi. Umut. Yoğun bakımda bir hasta, gece gündüz yanından ayrılmayan yakınları, terfi bekleyen bir çalışan, sınava girecek bir öğrenci, karşılık bekleyen bir aşk, oğlu savaşta bir anne, sıcak bir günde bir kap su bekleyen sokak köpeği… Dünyanın her tarafında, her şey çok kötüye gitse bile, içindeki bir gram umutla hayatta kalmayı başarabilen milyonlarca insan…

Gerçeklerle yüzleşmek her zaman kolay ve acısız olmayacaktır. Umut bu süreci kolaylaştırır. Her gün yataktan kalkabilecek gücü, o günü yaşamak için gerekli olan enerjiyi verir insana. Yarının bugünden daha iyi olacağına umut eder insan, bir gün yağmurun dineceğine ve güneşin açacağına… Kurak ve susuz geçen bunaltıcı bir yaz gününde, gökten düşen bir damladır umut, karayı gördüğünü hayal eden denizcinin yüzündeki tebessüm, uğruna savaştığı şey için her gün sokaklara dökülen aktivistlerin sesi; pankartlarıdır. Dünyayı daha güzel bir yer yapar, havayı daha aydınlık, güneşi daha parlak görür insan. Asla çözülmeyecek bağlar oluşur iki umut eden insan arasında. Yeni, unutulmaz arkadaşlıklar, aşklar doğurur umut.

İnsan için su neyse, umut da odur. Susuz hayatta kalamayacağı gibi, umutsuz da fazla hayatta kalamaz. Yaşadığı hayat yalnızca karanlıktan ibaret olacaktır. Amacı yoktur, uğruna savaşacağı bir şey yoktur. Cansız bir objeye dönüşür insan. Çünkü umut, insanın yaşama devam etmesi için gerekli olan en temel duygudur. Ve “Umut iyi bir şeydir, belki de en iyisi, ve iyi şeyler asla ölmez.”

(9-C) D. UÇAR: Umut hissimiz bir anda ortadan kalksaydı bence, özellikle, ekonomi bundan çok etkilenirdi. İnsanlar bir şirket, restoran, mağaza kurma gibi bir girişimde bulunurken başarılı olma umuduyla karar verirler. Eğer sadece “mantıklı” olarak karar verirlerse, kimse hayallerinin peşinden koşmazsa bir sürü güzel fırsat kaçırılır. Ayrıca yeni buluşların yapılmasının önüne bir engel gelir çünkü ilk denemesinde başarılı olmayan kişide yeniden denemek için inanç oluşmaz. Buna örnek verirsek: Thomas Edison ampulü bulmak için onlarca başarısız deneme yapmış ve umudumu kaybetmemişti, eğer kaybetseydi şu an belki yanan bir ampulümüz olmayabilirdi.

Tabii ki insan ilişkilerinde de büyük bir etkisi olur, umut olmazsa robotlaşırız. Umudunu kaybetmiş insanlar her şeyi düşünerek yapan, zevk alamayan bireylere dönüşür, yeniliklerden korkulur. Yeni ilişkiler çok riskli, küstüğümüz insanlarla barışmak çok gereksiz görülür. Kısacası; umudumuzu kestiğimiz an tahmin edemeyeceğimiz yeniliklere, güzel sonuçlara da açılan kapıyı kapamış oluruz.

(9-A) E. BİNGÖL: Victor Frankl’ın, “İyi olma duygusu veren ve kişiyi harekete geçirmek için güdüleyen bir özellik” olarak tanımladığı umut duygusu, insanı hayata bağlayan en önemli unsurlardan biridir. Bir insan ancak umudu olduğu sürece hayata bağlı kalabilir. Ne zamanki umudu biter, insan hayatının da bir niteliği kalmamış olur. Aynı zamanda bir şeye karşı umudumuzun olması bizi motive de eder. Kendimden örnek verecek olursam: Herhangi bir sınavdan yüksek not almayı umut ettiğim zaman, bunun bana getireceği mutluluk gözümde canlanır ve dolayısıyla bunu elde etmek için daha çok çabalamaya başlarım. Fakat bunun tam tersi bir durumda, yani kişinin umudunu yitirdiği ve gelecekten beklentilerinin olmadığı bir zamanda, insan nihilizmin derinliklerine doğru geri dönüşü zor olan bir yola sapar. Eğer yaşama tutunmak istiyorsak umudumuzu aynı bir hayat arkadaşı gibi yanımızdan asla ayırmamalıyız.

(9-C) E. ÇEVİK: Neden yaşıyoruz? Neden çabalıyoruz? Neden yere düştükçe ayağa kalkmaya devam ediyoruz? Neden gecesinde ağladığımız her günün sabahı gülerek uyanmaya devam ediyoruz? Çünkü yapmak istediğimiz şeyler var. Gerçekleşeceğine inandığımız hayallerimiz, var olması için her şeyimizi verebileceğimiz inançlarımız var. Üç kere düşsek, bunun dördüncüsünün de olacağını bilmemize rağmen şikâyet etmeden kalkmamıza neden olacak umutlarımız var. Kocaman bir okyanusun içinde boğulsak bile hala yüzmeye devam edebiliriz çünkü gökyüzünde parlayan güneşi görebiliyoruz. Karaya varacağımıza olan inancımız tam çünkü orada bizi bekleyenler var. Peki ya olmasaydı? Bir güneşimiz, varacağımız bir kıyımız, her gece yatmadan önce gerçekleşmesini istediğimiz umutlarımız… Bunların hepsi bir anda ortadan kalksaydı ne olurdu? Biz de olmazdık. Ömrünün yarısını hayallerini gerçekleştirmek için harcayan bir insanı ayakta tutan tek şey umuttur. O hayalin gerçekleşeceğine olan inancı hiçbir şey yıkamaz. İnsan şu ana kadar ne yaşamışsa, ne zorluklar atlattıysa, nelerin üstesinden geldiyse hepsini kendine olan inancı ve geleceğine karşı olan umudu sayesinde aşmıştır. Eğer artık umut edecek bir şeyi yoksa, yaşamasına neden olacak bir şey de yoktur. Hayal kurmayan, umut etmeyen, bir şeylere inanmayan ve asla başaramayacağını düşünen bir insan zaten ruhen ölüdür.

(9-A) E. TOKÖZLÜ: Ummak, bir şeyin olmasını beklemek veya istemek demektir. Umut ise ummaktan doğan güven duygusudur. Peki umut etme duygumuz birdenbire ortadan kalksaydı, bizim için yaşam nasıl değişirdi? Diğer duygular kadar umut etme duygusu da insanların yaşamları için çok önemlidir. Umut duygumuz olmasa hepimiz robotlar gibi yaşardık. Kimsenin ne bir hayali ne başarmak istediği bir şeyi kalırdı çünkü içimizdeki o kazanmayı, başarmayı umma duygusu kaybolurdu. Olaylara hepimiz aynı bakardık. Hiç kimsenin hayatları hakkında farklı umutları olmazdı. Yaşama sevincimiz kaybolurdu. Umutsuzluk da aslında böyle bir şey. Bu duygu ortadan kalktığında kendini bir canlıdan fazla görmez insan, halbuki çok daha fazlasıdır.

İnsan bir şeyi ister, başarmak için çabalar ve en sonunda olması için umut eder ve bu umut insana başka bir şekilde elde edemeyeceği bir güven verir.  Bu nedenle ben; herkesin umutsuz olduğu, umut etme duygusunun kaybolduğu bir hayatı hayal bile edemiyorum. Hepimiz umutlandığımız, gerçekleşmesi için uğraştığımız şeylerle hayata anlam katıyoruz.

(9-D) E. KESKİN: Umut, kişisel yaşamımızdaki olay ya da durumlarla ilgili olumlu sonuçlar çıkabileceği ihtimaline dair olan duygusal inancımızdır. Belirsiz veya kötü bir olayla karşılaştığımızda bizi ayakta tutan ve motive eden tek şey odur. Hatta eğer olay hakkında elimizden bir şeyler gelebiliyorsa, umudumuzu yitirmezsek elimizden geldiğince çabalarız. Eğer olaylar karşısındaki umudumuzu yitirirsek olayın kötü sonuçlanacağına dair kendimizi ikna etmiş oluruz ve oluşabilecek iyi sonuçları göz ardı etmiş oluruz. Ayrıca yapabileceğimiz çok küçük bir şey varsa bile artık umudumuz kalmadığı için o küçük olasılığı değerlendiremeyiz. Bu yüzden daha sonuç belli bile olmadan kötü bir yargıya odaklanıp kendimizi üzeriz.  Bazı zamanlar öyle durumlarla karşı karşıya kalırız ki tek yapmamız gereken şey umudumuzu kaybetmeyip sabrederek sonucu beklemektir. Umut etme duygumuzu birdenbire kaybetseydik yeryüzündeki bütün insanların içini derin bir keder ve üzüntü kaplardı ve bu, bütün sosyal ilişkileri kötü yönde etkilerdi.

(9-D) G. GÜVEN: Umut istektir, motivasyondur ve insanlar hayatlarında yeni bir şey, yeni bir heyecan olmadan yaşayamaz. Günümüzde hayatlarımız bir ritüele bağlamış durumda. Her gün aynı şeyleri yapıp, uykuya dalıp, yine aynı şeyleri yapmak için uyanmaktayız. Hayatlarımızdaki bu ritüel, gerçekleşebilecek yeni şeylerin heyecanını bizden almakta ve hayatlarımızdaki bu heyecansızlık da bizleri yaşama karşı isteksizleştirmektedir. Bahsettiğimiz bu isteksizlik, umutsuzluktur ve umutsuzluk bahanesi ile hayatımızdan bıkabiliriz.

Umudunu kaybetmeyen, hayatlarında her an bir değişiklik olabileceği düşüncesini unutmayan insanlar, saf mutluluğa sahip olan insanlardır. Bu insanlar girdikleri her ortama neşe ve sevinç katarlar. Umut, hayatın enerjisidir ve umut olmadan yaşanan bir hayat susuz bir çölde mahsur kalmak gibidir.

(9-B) G. DELGEN: İnsan ilginç bir varlık, sonsuzluğa programlı ama sonlu. Yaşarken sanki hiçbir şey sona ermeyecek, kendisi hiç ölmeyecek, etrafındaki bütün bu düzen ve kâinat hiç bozulmayacakmışçasına yaşıyor. Her sabah güneşin doğacağını ümit etmenin ötesinde, bundan eminmiş gibi yatağa giriyor. Eğer bir gün o güneş hiç doğmasa ve karanlık bir sabaha uyansak, umut etme duygumuz birdenbire ortadan kalksa ne mi olurdu? Ümidin bir anda hayattan yok olması hali Saramago’nun “Körlük” romanını hatırlattı bana. Bir an başlayıveren ve bulaşıcı bir şekilde bütün insanlara yayılan körlüğün karmaşası gibi olurdu ümidin bir anda yok olması.

(9-B) H. N. YANMAZ: Umut etme duygusu nedir? Umut, “genellikle iyi bir sanıdan doğan güven veya iyi bir sanıya olan inanç duygusu” olarak tanımlanır.  Eğer umut etme duygumuz birdenbire ortadan kalksaydı bizler hayatımızı anlamsız bir şekilde sürdürürdük. Çünkü insanoğlu, bu hayata tutunabilmek için her zaman bir arayıştadır. Bu arayışa ne demek isterseniz deyin. Sevgi, barış, mutluluk, acı… Hayatımızın çoğunu, genellikle bu duyguları ümit ederek geçiririz ve elimizden geldiğince elde etmeye çalışırız. Çok saf bir duygu olan umut etme duygusu, bence bizi hayata bağlayan bir unsurdur. Sonuç olarak; umut etme duygumuzu yitirseydik, dünya bizim için çekilmez bir kara parçasından başka bir şey anlam ifade etmezdi.

(9-C) İ. BİÇER: Umut etmek, biz insanları yaşama bağlayan bir şeydir. İnsanlara yaşama amacı katan bir duygudur. Kötü günlerin arkasından daima iyi günlerin de geleceğine inanmaktır. Emek verdiğimiz çalışmalarımızın bir işe yarayacağına inanmaktır. Eğer umut etme duygumuz ortadan kalksaydı; insanların pek bir yaşam amacı, hayata karşı sevgisi kalmazdı. Aslında umut etmek hayata heyecan katan bir duygudur. Umut edemeseydik devamlı karamsar olurduk, mutsuz olurduk, çabuk pes ederdik. Çalışmak için bizleri motive edebilecek hiçbir şey olmazdı. Aslında günlük hayattan en basit örnek olan Covid-19 virüsünü ele alacak olursak umudun ne kadar büyük bir yeri olduğunu görebiliriz. Bu salgın yüzünden hayatlarımız değişti ve herkesin psikolojisi bozuldu. Arkadaşlarımızla ve ailemizle aramıza mesafe koymak zorunda kaldık. Bir yıldır böylesine kötü bir durumda olmamıza rağmen insanlar hala bir gün eski hayatımıza geri dönebileceğimize inanıyorlar, yani hala bir umut olduğuna inanıyorlar. Bu durumda, umut etmek zihinsel olarak güçlü olmamızı sağlıyor diyebiliriz.

(9-D) M. FEILAND: “Eğer umut etme duygumuz birdenbire ortadan kalksaydı, bizim için yaşam nasıl değişirdi?” Bu sorunun cevabını belki de verebileceğimiz en iyi dönemdeyiz fakat yine de bu sorunun cevabını asla tam olarak bilemeyiz. Hayattan hiçbir beklentimizin olmadığını düşündüğümüz dönemlerde bile aslında umut ediyoruz. Hayattan beklentilerimiz, isteklerimiz oluyor. Sabah yatağımızdan kalkmadan tekrardan yatağımıza girmeyi, yemek yerken bir sonraki yemeği yemeyi, daha yeni izlemeye başladığımız dizinin nasıl biteceğini çabucak görmek istememiz gibi. Bunlar benim, özellikle de geçirdiğimiz son bir senede, umutlarımın çoğuydu. Büyük şeyler olmasalar da hayattan biraz da olsa zevk almamı daha da önemlisi yaşama devam etmemi sağlayan şeyler oldu. Umut sadece kendimizle ilgili değil. Başka insanlar adına da umutlarımız olur. Çevremizdekilerle ilgili umutlarımız varsa onlara karşı sevgimizin, saygımızın olması gerekir. Eğer umut etme duygumuz olmasaydı hiçbirimiz olmazdık. Yaşamaya değer bir şeyin olmadığını düşünürdük.

(9-D) N. BENLİOĞLU: Umut; içten gelen duygusal inançtır. Bizleri bir şeyleri yapmak için destekleyen pozitif güçtür. Umut ederek ve inanarak işlerimizi yaparsak her şeyi motive bir şekilde halletmiş oluruz. Negatif düşünmediğimizden işimizi bitirip sonuçlanmasını bekler, merak ederiz. Eğer umut etme duygumuz olmasaydı: teknoloji bu kadar ilerlemiş olmazdı, dinler bu kadar uzun süre var olmazdı. Alexander Graham Bell, sadece bir kez dener başarısız olunca telefonu icat edemezdi çünkü denemiş ve olumsuz sonuç almış olurdu. Yapılan işlerde başarıya ulaşmamız için umuda ihtiyacımız var, yoksa pes ederiz ve inanmayarak yaptığımız için olumlu bir sonuç alamayız. Sonucundan emin olmadığımız durumlarda umut en büyük destekçimizdir. Mesela hasta olduğumuzda; iyileşmeme ihtimalimiz olmasına rağmen ilaçlarımızı alırız, belki de ameliyat oluruz. Eğer umut duygusu olmasaydı iyileşmeyle uğraşmazdık. Umut olmazsa çok negatif bir dünyada yaşardık ve hepimiz delirirdik. Dünyanın pozitif bir yere dönüşebileceği umudu taşımayacağımız için her zaman mutsuz olurduk.

(9-B) S. UYAR: Bir konuda başarılı olmak istiyorsak yapabileceğimize sonuna kadar inanmamız gerekir. Eğer işler ters gider ve istediğimiz gibi olmazsa umudumuzu kaybetmemeliyiz, son ana kadar çabalamalıyız. Umudumuzu kaybetmemiz ardından isteksizliği ve başarısızlığı getirir. Böylece hiçbir şeyi başaramadığımız ve başaramayacağımız düşüncesine kapılırız. Aslında bu düşünce çok yanlıştır. O konuda başarısız olmamız diğer konularda başarısız olacağımız anlamına gelmez. Ama umudumuzu kaybedersek bu şekilde düşünmeye başlarız. Bu durum bizim yaşamımızı etkiler. Hiçbir işte tutunamaz, hiçbir şey başaramayacağız duygusuna kapılır, pes etmeye başlarız. Belki de umudumuzu yitirmeyip bir şeyler yapmaya çalışırsak başarılı olduğumuzu göreceğiz ve bunu görmek bizi nice başarılara taşıyacak. Yani umut etme duygumuz olmasaydı yaşamımız bundan kötü etkilenirdi, özgüvenimizi, kendimize olan inancımızı kaybedebilirdik. Emile Zola’nın da dediği gibi: “Ümit gidince, yaşama zevki de gider”. Bu yüzden hiçbir zaman pes etmemeli ve umudumuzu kaybetmemeliyiz.